Birkaç yıl önce bir yazı yazmıştım, Kadir HAS’ın ölümü ardından… Hayal ettiğim cenaze törenimle ilgili…

Çok insan olsun istiyorum, hepsi de içlerinden gelerek “haklarını helal etsinler” istiyorum, yaşlı ölsem de “keşke daha ölmeseydi, daha yapacak çok şeyi vardı” desinler, “bana da, bir yakınıma da şöyle bir faydası dokunmuştu” desin, içinden gelerek “Allah razı olsun” desin istiyorum…

Ve bu amaç doğrultusunda bir iş yapmaya çalışıyor, bu amaç doğrultusunda hedefler koyuyorum kendime hayatta…

Birkaç gün önce, İngiltere’nin efsane başbakanı Winston CHURCHILL’in hayat hikâyesinin filmini izledim… 2. Dünya Savaşı yıllarından İngiltere’nin zaferle çıkmasını sağlıyor, savaşın bitmesinin hemen ardından yapılan seçimi ise kaybediyor… Hem de büyük bir hezimetle…

Yeni Başbakan’a devir yapana kadar geçen sürede, halkın artık onu sevmediğini düşünerek, artık toplum içine çıkmak dahi istemiyor…

Devrin yapıldığı akşam, eşi birlikte gidecekleri bir opera için hazırlık yapıyor, Başbakanlık konutundan ayrılmasından sonraki ilk gideceği yer bu opera oluyor…

Yol boyunca huysuzluk yapan CHURCHILL, insanların içine çıkmak istemediği için gitmek istemiyor, ancak eşinin restine karşı koyamayıp salonda üst katta ona ayrılmış locada yerini alıyor…

Gösteri boyunca onu kimse fark etmiyor, ancak gösteri finalinde bir oyuncu onu takdim ediyor… “İngiltere’nin kurtarıcısı, ulusumuzun büyük lideri Winston CHURCHILL aramızda”…

Ve CHURCHILL, dakikalarca tüm salon tarafından ayakta alkışlanıyor… CHUCHILL’in mutluluk gözyaşları yüzünden süzülürken, tüm liderlerin ona imrenmesi gerektiğini düşünüyorum..

Günler sonra, bir zamanlar birilerinin Tabak, Asfalt, Bozkurt gibi lakaplar taktığı, ama aslında dünya iyisi, ahlaklı, dürüst, yurdum insan Osman Amcam vefat ediyor…

Haberi aldığımda ve cenaze gününde İstanbul’da iptal edemeyeceğim bir işim olduğundan gidemediğim için ÇOK üzülsem de, cenazeden haberler alınca mutlu oluyorum…

Bütün Tekirdağ yas tutuyordu, her siyasetçinin hayal ettiği bir cenazesi vardı çünkü…

Kimse arkasından kötü bir şey söyleyemiyordu… “Çok hizmeti oldu bu şehre” diyordu herkes… 2 dönem Belediye Başkanlığı’na rağmen, 3’e 5’e katlanmamış malvarlığı dürüstlüğünün kanıtıydı, herkes şimdi dile getiriyordu…

Pişman mıydık acaba şimdi onu seçmediğimize? Biz onu 3.ye seçmedik… Ama çok sevdik… Çünkü “gerçekten” içimizden biriydi… Halkın arasından çıkan Belediye Başkanı’ydı… Çakallık, tilki kurnazlığı yapmazdı…

Her ne kadar sonra taş döşemek için mahvedilmiş olsalar da, asfalt ve çamursuz sokaklarımızı da ona borçluyuz, sularımızın her gün akmaya başlamasını da… Sahilin dolgu sahasını da ona borçluyuz, insanların vakit geçirmeyi sevdiği suların aktığı parklarımızı da… Ve aslında 8,5 yılda yaptığı ama buraya yazamadığımız birçok şeyi de…

Tüm bu yazdıklarımı yazmayı düşünürken, aklıma başlıktaki soru takıldı… Seçilmek mi önemliydi, sevilmek mi?

Churchill de, Osman Amcam da tekrar seçilemedi belki, ama ikisi de hep sevildi…

Seçilememek önemli değildi aslında, o geçiciydi… Seçim bir kazanılır, bir kaybedilirdi… Ama sevgiyi bir kez kazanınca kolay kaybolmazdı..

Bence şimdi yönetici olanlar, gelecekte yönetici olmaya aday olanlar önce bu soruyu sormalılar kendilerine…

Önemli olan seçilmek değil, seçimden sonra da göğsünü gere gere gezebilmek halkın arasında… Önemli olan makamına değil, sana saygı göstermeleri insanların, seni sevmeleri… Makamından gücü herkes alır, ona güç vermek önemli olan…

NUR ERDEM ÖZEREN

02.12.2010