Birkaç hafta arayla iki bayram geçirdik.. Sıra “Yılbaşı”nı kutlamakta.. Hepsi birer “bahane” artık.. “Tatil” için.. Tek derdimiz “tatil” oldu.. Ne gelenek kaldı, ne görenek, ne değerlerimiz..
En ufak bir boşlukta tek derdimiz tatil yapmak oldu.. Daha doğrusu, “tatil anlayışı”mız değişti.. “Tatil” demek bizim için şehir dışına, yurt dışına, otellere, tatil köylerine gitmek demek oldu..
Memlekete gitmek, eski dostlarla hasret gidermek, aileyi ziyaret etmek, akrabaları görmek, birer “tatil öğesi” değil bizim için.. O zaman dinlenilmiyor.. Tatil yapılıp kafa dağıtılmıyor..
Bayram ve yılbaşı kutlamalarımız da her geçen gün teknolojiye ayak uydurdu.. Önce “gitmek” yerini “aramaya” bıraktı.. Sonra cep telefonlarından atılan otomatiğe bağlanmış “kişiye özel” olmayan mesajlar aldı yerini.. İlginç fotoğraflarla birlikte klasik sözlerle gelen mailler ve son olarak da facebook mesajları..
Yakın gelecekte resimli ve videolu cep telefonu mesajları, ziyareti “gereksiz” kılacak.. Ama onlar da “tek bir mesaj” olacak, ve tüm listeye “otomatik” gönderilecek yine.. Kimse bir diğerinden daha özel ve değerli hissetmeyecek kendini.. Herkes aynı sizin için..
Yılbaşı ve bayram akşamları, ailelerin yedisinden yetmişine bir evde biraraya geldiği, saatlerce sohbetler edilen akşamlar olmaktan çıkıyor..
Normal fiyatların iki katı paralar ödeyerek, normalda seyredebileceğinin aynısını, sana sunulanlarda hiçbir değişiklik olmadan alınan geceler olmaya başladı.. Ya da iki katı pahalı otel odaları.. Hizmetleri..
Bayram ve yılbaşı, ya da kandil ve diğer “kutlanması gerektiği düşünülen” günler, birer “mesajdan ibaret” değilmiş önceleri.. Kişiye özel ziyaretler, hatırlanmalar, karşılıklı sohbetler, gelenekler, görenekler..
Bir zamanlar var olan geleneklerden “devam edebilenler” “haber olma” niteliği taşıyacak kadar “ilginç”ler artık.. Onları şehirlere ve plazalara uyarlamayı becerememişiz yıllar geçerken.. Teknoloji, “iletişim”i de sanallaştırmış..
Şehir yaşamı, plazalar, çalışma hayatı, teknoloji, bizi bu hale getirdi.. Anadolu’da, Trakya’da, “köy”lerde, “kasaba”larda, küçük şehirlerin “mahalle”lerinde gelenek ve görenekler hala devam ediyor.. Ama yıpranarak..
Türkiye’nin her köşesine ulaşabilen teknoloji, internet ve televizyon yeni nesle “geçmişini”, “geleneklerini”, “göreneklerini” anlatmak yerine “model almaktan zevk alacakları” ama “hiçbir zaman da yaşayamayacakları” hayatları gösteriyor.. Yanıbaşlarında duran “aile”lerinden ve “büyük”lerinden de bunlardan farklı bir şey öğrenmek istemiyorlar..
Bir ya da iki nesil sonra gelenekler ve görenekler tamamen kaybolacak diye korkuyorum.. Çünkü bu “yozlaşmamış”, “kirlenmemiş” insanlar, “modern”leşme hevesiyle “geçmişlerinden” kopuyorlar..
Geçmişinden kopmayacak kadar bunu hazmetmiş, ve ikisini yoğurabilenleri takdir ediyorum.. “Değer”lerini yitirmeden “modernleşenbilen”leri..
Ama “modern”liği geçmişten “kurtulmak” sanarak yetişen bir neslin varlığını görmek beni endişelendiriyor.. Örnek aldığımız batı toplumlarının “geçmiş”lerine bağlılığını, “gelenek” ve “görenek”lerini ne pahasına olursa olsun her yerde yaşadıklarını, ve bununla da “gurur duyabildiklerini” göremiyorlar..
Hem geçmişini bilmek ve onu yaşamak, hem de modern çağa ayak uydurmak mümkün.. Hep birlikte yeni nesle bunu anlatmalıyız..
Ama bunu her fırsatta tatil diye şehir dışına kaçarak, bayramlarda büyüklerimizi “sadece” arayarak ya da mesaj atarak, onlara bu şekilde “örnek olarak” yapamayız..
NUR ERDEM ÖZEREN
22.12.2007