“Ayrılmak” neden zordur..? “Veda” edebilmek.. “Elveda” diyebilmek.. Çekip gidebilmek.. Arkana bakmamayı becerebilmek.. Neden bu kadar “zor”dur..? Neden “dayanılmaz acılar” yaşatır..?
Geçmiş.. “Anı”lar.. Verilen “emek”ler.. Alınanlar..

Yıllardır yaşadığımız “ev”imizden taşınırken.. Neden veda edemeyiz..? “Anı”lar vardır.. “Duvar”larında.. “Oda”larında.. “Masa”sında.. “Sandalye”sinde.. Mutfağında.. Tuvaletinde.. Banyosunda.. Odanızdaki yatağınızda.. Sehpanın üzerinde.. “Anılarınız” vardır..

Onları bir daha aynı “düzen”de göremeyecek olmak.. Bir daha aynı “yer”lerinde.. O anıları “yok edecek”tir.. “Canlan”amayacaktır artık.. Kapısını kapadığınız “odanız”ın, üzerinde ağladığınız “yatağınız”ın, uykusuz geçen gecelerde “arkadaş”ınız olan “duvar”lar, içinizi açan “cam”ın ötesindeki görüntü.. Hepsine veda etmek zor gelir..

“Mahalle”nize veda edemezsiniz.. Kapıdan her çıkışınızda “selam verdiğiniz”, ama “adını bilmediğiniz” “seyyar satıcı”nıza.. “Hiper, Mega, Süper”marketlere meydan okumaya çalışan “bakkal”ınıza.. Mahalleyi saran “koku”lara.. Gecenin bir yarısı sizi havlamalarıyla uyandıran “sokakta yaşayan evcil dostlarınız”a.. Camda bekleyen ve meraklı gözlerle herşeyi izleyen “komşu”larınıza.. Hiçbirine veda edemezsiniz.. Özleyeceğinizi bildiğinizden.. Gittiğiniz yerde onların yerini alacakları bilmeme korkusundan..

Şehrinizden ayrılamazsınız.. Her sokağında ayrı “anı”nızı yaşatan.. “Kısa yol”larını bildiğiniz.. “Polis”ini tanıdığınız.. Neyin nerede yenildiğini ezberlediğiniz.. Belediye Başkanı’nın adını bildiğiniz.. Sevdiklerinizin yaşadığı.. “Hangi …?” dendiğinde adınızın önüne sıfat olarak eklenen.. Şehrinizi terk edemezsiniz..

“Arkadaş”ınızdan ayrılamazsınız.. Her türlü derdinizi “düşünmeden” paylaştığınız.. Sıkıntılarını çözmek için günlerinizi, gecelerinizi verdiğiniz.. 24 saat telefonuna hazır olduğunuz.. “Sırdaş”ınız olmuş olan.. “Arkadaş”lıktan çıkıp, “dost”unuz olmuş olan kişiyi, terk edemezsiniz..

“Sevgili”nizden, “sevdiğiniz”den ayrılamazsınız.. “Yıllar”ınızı verdiğiniz.. Size “yıllar”ını veren.. Hayatına “yön” verdiğiniz.. Sizin hayatınıza “yön” veren.. Uğruna herkesi “silmeye” hazır olduğunuz.. Uğrunuza “herşeyi” göze almış olan.. Her yerde “iz”i olan.. Telefonunuzda herkesten “farklı” isimle kayıtlı olan.. Bir sürü şeyi “birlikte” yaşadığınız.. “İlk”leri.. “Son”ları.. Bir sürü “deneyim”inizde yanınızda olan..

Anılarınızı “sil”emezsiniz.. Hafızanızı.. Verdiğiniz “emek”leri elinizin tersiyle “it”emezsiniz.. Size verilen “emek”lere “nankörlük” edemezsiniz..

O “nankörlük” edebilir… “Hiç”e sayabilir yaptığınız herşeyi… Silmek isteyebilir geçmişini.. Ona hiç zor değildir “ayrılmak”… “Veda” etmek.. Öyley“miş gibi” yapar ya da…

En “farklı” ve en “zor” “veda”, “ayrılık” da budur ya zaten.. Neden..?

Bir “ev”iniz olmak zorundadır.. O olunca bir “mahalle”niz ve bir “şehriniz” de olur.. Birden çok “arkadaş”ınız, daha az da olsa “dost”unuz vardır.. Doğal olarak.. “Aileniz”i “terk etmeniz” söz konusu değildir.. “Normal şartlarda”.. Bunların hiçbirini “siz” “seç”memişsinizdir.. Yaşarken “kendiliğinden” sahip olursunuz..

Bir tek “sevgiliniz”i, “sevdiğiniz”i “siz”, bilerek ve isteyerek seçmişsinizdir.. “Yeni”sini de “seçmek” zorunda olduğunuzdan, en zoru bu gelir..

Bir “başka”sını “yerine” koyamazsınız.. “Karşılaştır”ırsınız ya hep.. “O böyleydi..” diye.. Tek çaresi vardır.. “Zaman”a bırakmak… Ve “yeni”sini “onun yerine” koymaya çalışmak yerine, “bambaşka” mutluluklar aramak her yenilikte…

Ayrılmak zor… Veda etmek… Elveda diyebilmek… “Hoş’ça – kal” diyebilmek… Zor gelir “geçmişine değer verene”…

NUR ERDEM ÖZEREN
13.03.2008