Akraba… Yakın… Dost…

Kriz dönemlerinde insanların birbirlerine olan ihtiyaçları arttığından mıdır bilinmez, hem kendi çevremde hem de arkadaşlarımın çevresinde hayatla yüzleşmelere şahit oluyorum son zamanlarda…

Birçok kişi zor zamanlar geçiriyor… Tam da herkesin birbirine ihtiyaç duyduğu dönemler… Ve işte böyle dönemlerde belli oluyor dostlar belki de…

Ben yıllardır birçok konuda iniş çıkışlar yaşadıkça hep yanımda beni seven, ihtiyacımda yanımda olan birilerini bulduğum için kendimi şanslı hissediyordum… Ve birkaç ay önce de “İyiki Varsın…ız…” başlıklı bir yazıyla minnetimi dile getirmiştim…

Son zamanlarda ise başka gerçeklerle yüzleşiyorum… Sorguluyorum yakınlarımı kendi içimde… İhtiyacım olduğunda elimi uzatıyorum… Tutanlar oluyor… Havada bırakanlar…

Geçmişe gidiyorum… Ben kimler için neler yaptım diye… Kimlerin uzattığı elleri tutup havaya kaldırdım diye… Hiçbir şey beklemeden… Karşılık beklemeden…

Lise sonda yıllığıma yazılan ilk yazıdaki tarifle… Önder YÖNLÜ dostumun tarifiyle…

Herkesin bildiği gibi hayat iniş ve çıkışlarıyla doludur. Her an kendini çok aşağılarda bulabilir, çıkmak için bir şeyler arayabilirsin. Kimi zaman bu aradığın şeyler birer yılan, kimi zaman da durmaksızın canla uçan bir kuş olur. Önemli olan düşmemek değil, tutunacağın dalı iyi seçip onun seni öncekinden daha yukarılara çıkarmasını sağlamaktır. İşte ben de bu önemli şeyi başardım. Düştüğüm yerde seni gördüm. Sana tutunup yukarıya, yukarıya, daha yükseklere çıkmaya başladım. Cılız kanatlarımı atıp seninkiler gibi güçlü kanatlar edindim. Her kanat çırpışımda sana biraz daha yaklaşıyor, seni kendime biraz daha yakın hissediyorum. Beni yarı yolda bırakıp “başının çaresine bak” demedin. Seninle uçmama izin verdin. Artık beraberiz. Düştüğünde ben seni, düştüğümde sen beni kaldırıyorsun. Beraber geziyor, beraber eğleniyoruz. Her geçen gün bana dosttan öte gelmeye başlıyorsun. Seninle çok şey paylaştım. Her ne kadar son zamanlarda fark edemesem de her zaman benim yanımda bir omuz uzunluğunda yakınlarımda olduğunu gördüm. En kötü en imkânsız anlarda dahi, senin nefesini hissettim ensemde. Varlığın bana müthiş güven verdi. Seni kaybetmek beni çok korkutuyor. Ama beni bırakmayacağını biliyorum. Erdem ÖZEREN bana bunu yapmaz… Bana çok şey öğrettin, hayat boyu gözümde en az bir kardeş kadar değerinin olduğunu unutma arkadaş. Benimle uçtuğun için sağol!

Yıllar sonra yakınımdakilere uzattığım elim havada kalınca düşünüyorum… Acaba karşılık mı beklemişim diye… “Sanırım evet…” diyorum içimden…

“O zaten benim yakınım… Bu yaptıklarımı herkes şartsız koşulsuz “yakın”larına, dostlarına yapar zaten…” Türkçe’de tam karşılığını bulamadığım İngilizce tarifiyle… Default…

Ama öyle değilmiş işte… Herkes için öyle değilmiş… Herkes için yakınlarının “yakın”ı olmak, uzattığı eli tutmak “default” yapılan şey değilmiş… Başka değerler varmış insanların hayatlarında… İnsanlar önce kendileri için yaşarlarmış… Öylesi doğruymuş belki de…

Bugün olsa yine yapar mıydım diye sorguluyorum kendimi sonra… Cevabımın kesinlikle “EVET” olduğunu görüyorum… Her halde ve durumda, imkânım olduğunca çevremdeki herkese hala ne kadar rahat elimi uzattığımı görerek…

Belki de enayilik… Aptallık… Akılsızlık… Ne olursa olsun, ben o uzattığım ellerin içinden geçirdiği “Allah razı olsun”larla ayakta duruyorum ve duracağım…

Ama artık öğrendim… Beklentiyi arttırmamak lazım… İnsanların sizinle kan bağları olması, sizin seçiminiz değil… Ne onların yaptıklarından sorumlusunuz, ne de onlardan bir şey beklemelisiniz…

İnsanların akrabanız olması, sizin gibi olmalarını gerektirmez… Adamsa adamdır, beş para etmezse, seçme şansın yoktur, uzak durmak gerekir…

Şimdi bu yazıyı okuyup “beni mi kastettin?” diye düşünecek akrabalarıma duyurulur… Kim ne almak isterse alabilir içinden… Ama burada bahsettiklerim sadece benim akrabalarımla ilgili düşüncelerim değil… Çevremde onlarca insandan örneklerden derleme bu yazı…

Bu yazıyı yazacağımı söylediğimde bile “evet… ben de bunu aynen yaşıyorum…” diyen onlarca arkadaşımdan biliyorum ki, yalnız değilim… Seçme şansımız yok akrabalarımızı… Varlıkları kalsın… Biz başka “yakın”lar arayalım çevremizden…

Ben 28 yılda öğrendim ki, asıl “dost”lar, “yakın”lar çok uzaktan, hiç beklemediğin yerden çıkıyor… “Yakın”larda kaybolmamak lazım…

NUR ERDEM ÖZEREN
23.08.2009